Dilimizi Tanıyalım
Bu yazımı, sahip olduğu, içinde bulunduğu hazinenin değerini bilmeyen, onun bunun özentisine bürünenlere ithaf ediyorum.
Yine, defalarca işlemeye çalıştığım “dil” konusunu ele alacağım. Bu defa okuyucuyu bıktırmamak, yormamak için kısa ve öz yazmaya gayret edeceğim. Anlayana sivrisinek saz misali… Aksi halde zaten bırakın davulu-zurnayı bando takımı bile çalsa umursamayan yine tınmayacaktır. Buna rağmen ben yine de üstüme düşeni yaparak üç-beş kelam etmeden duramayacağım.
Belki de fırsatı, zamanı olmadığı için dilini tanıyamamış, değerini bugüne değin anlayamamış olan değerli dostlar! Sizlerden ilk ricam şudur: Lütfen dilinizi tanıyın! Aşağıda yapacağım açıklamalar umarım ilk aşamada yararlı olacaktır. Lütfen özenle ve dikkatle okuyunuz. Umarım okuduktan sonra “Ben ne yapıyorum?” diye kendi kendinize sorar ve elinizden geleni yapma gayretine girişirsiniz. Lütfen dilinizin kıymetini bilin, onunla yaşayın ve onu yaşatın.
…
Bir dil düşünün ki lehçeleri ile birlikte yaklaşık 2.000.000’a yakın sözcüğü içeren geniş bir dağarcığa sahip olsun ve Balkanlar’dan Büyük Okyanus’a, Kuzey Buz Denizi’nden Tibet’e uzanan yaklaşık 11 milyon km2’lik bir alanda 200 milyona yakın kişi tarafından konuşulsun. Üstelik M.Ö 3500’lü yılların Sümer tabletlerinde izlerine rastlanan geçmişiyle adından söz ettirsin. İşte bu dil dünya üzerinde en eski ve en soylu uluslardan biri olan bizim, Türk ulusunun dilidir, Türk dilidir, Türkçedir. Türk dilinin bu özelliklerini görmezden gelenler onun aynı zamanda dünyanın en eski kültür ve yazı dillerinden biri olduğunu da görmezden gelmeye çalışacaklardır. Ama bu gayretler Türkçenin yaygın konuşma alanına sahip olması ve büyük bir kitle tarafından konuşulması sonucu dünyada kelime hazinesi en zengin dillerden birisi olma gerçeğini engelleyemeyecektir.
Türk dilinin dünya dilleri arasındaki yerine baktığımızda, konuşulduğu coğrafyanın büyüklüğü bakımından birinci, ana dili olarak üçüncü ve en çok konuşulan dil sıralamasında beşinci sırada olduğunu görüyoruz. Yeryüzündeki diller arasında Ural-Altay dilleri grubuna giren Türkçenin, bu grupta yer alan diğer dillerle olan benzerliği köken birliğinden ziyade yapısal benzerliğe dayanmaktadır. Örneğin bu gruptaki dillerin hepsi eklemelidir ve genellikle cümle yapıları açısından çok benzeştikleri görülür. Altay koluna bağlı olan ve sondan eklemeli olduğu bilinen Türkçenin, Moğolca, Mançuca, Tunguzça, Korece ve Japonca ile çok büyük benzerlikler göstermekle birlikte, Fince, Ugorca, Estce, Macarca, Permce ve Samoyedce ile de benzerlikler gösterdiği bilinmektedir. Tüm bu veriler göz önüne alındığında Türkçenin dünyadaki önemi açıkça kendini göstermektedir. Bizler ulus olarak sahip olduğumuz bu ulusal değerimizin varlığına önce kendimiz inanmak zorundayız. Daha sonra buna sahip çıkmak, onu korumak ve yüceltmek en önemli görevimiz olmalıdır. Bakın Prof. Dr. Faruk Kadri Timurtaş bunu nasıl dile getirmiş: “Türkçecilik Türk dilini sevmek, onun büyüklüğüne ve üstünlüğüne inanmak, varlığını korumak, onu başka dillere karşı müdafaa etmek, sadeliğini sağlamak ve kudretli bir edebiyat dili haline getirmek demektir. Bu görüş, düşünce ve davranış Türk milliyetçiliğinin dildeki tezahürüdür.” Eğer biz ulus olarak bu ata yadigârına sahip çıkmaz, ona gerektiğince özen göstermez, dilin en büyük düşmanı olan kirliliğe göz yumarsak; sadece Türkçenin değil o dille bütünleşmiş bir ulusun da karanlık geleceklere doğru sürüklenmesine fırsat vermiş oluruz. Bu sonucun da kimlerin işine yarayacağı ortadadır.
Dilimizin kuralları o kadar sade ve tartışma gerektirmeyen bir açıklamaya sahiptir ki kural dışı özellikler yok denecek kadar azdır. Hatta diğer dillerle karşılaştırıldığında onlara göre hiç yoktur bile denilebilir. Bunu en iyi dile getiren yine Türkçeyi öğrenmek isteyen yabancılardır. Kendi dillerindeki kurallarla karşılaştırdıklarında ve kuralların matematik gibi kesinlik taşıdığını gördüklerinde hayret ve hayranlıklarını gizleyememektedirler. Bu özelliklerinden dolayı da çok kısa sürede Türk dilini öğrenebilmektedirler. Bakın… 34 dil ve lehçe bilen, dünyanın en büyük dilbilimcilerinden Johan Vandewalle Türkçe ile ilgili olarak neler diyor: “Farklı dil gruplarına ait birçok dili incelediğim halde şimdiye kadar hiçbir dilde beni Türkçedeki karmaşık cümle yapıları kadar büyüleyen bir yapıya rastlamadığımı söyleyebilirim. Biraz duygusal olmama izin verirseniz, bazen kendime “keşke Chomsky de gençliğinde Türkçe öğrenmiş olsaydı… ” diyorum. Eminim o zaman çağdaş dilbilim İngilizceye göre değil, Türkçeye göre şekillenmiş olurdu…” Türkçenin bilim dili olamayacağını savunan kraldan çok kralcıların kulakları çınlasın. Bunları bir yabancının ağzından duymak gerçekten güzel bir duygu. Bu duyguyu gelecek nesillerin de yaşamasını, istiyorsak; üstümüze düşeni yapmak, sen-ben davasını bir kenara bırakıp bunca sorunlara ve gecikmişliğe rağmen dilimize gereken özeni göstermek, ona sahip çıkmak ve onu korumak zorundayız.
Birilerinin bir şeyler yapmasını beklemek yerine üstümüze düşeni yapmak, gereğince dil kurallarına özen göstermek, dil kirliliğine neden olacak el dili ya da yanlış türetilmiş, tam anlamıyla uydurma yapıdaki sözcüklerin kullanımına fırsat vermemeliyiz.
Çok basit gibi görünen kurallarına bile çok önemli ve değerli olduğunu düşünerek özen göstermek, onları benimsemek ve gereğini yerine getirmek bir dile gösterilecek en büyük saygıdır. İşte o zaman dil, aynı ölçüler doğrultusunda sonsuza değin kendine değer verenlere hizmet edecek, tüm güzelliklerini yansıtacaktır.
Birilerinden saygı bekliyorsak, önce dilimize saygı gösterelim. Unutmamak gerekir ki: Bize gösterilen saygı dilimize gösterilenden asla fazla olmayacaktır.
Tahsin MELAN
Tahsin Hocam,
Çok güzel, itina ile hazırlanmış bilimsel bir kaynak olmuş.
Seni tebrik ediyorum.