Dilimiz ve Türkolog Geçinenler
Adı Marcel, soyadı Erdal.
Dilbilimci ve Türkolog bu arkadaşımız.
1945 yılında doğmuş. İstanbul’da yaşamış ilk ve orta öğrenim çağında. 1963 yılında Robert Koleji’nden mezun olmuş.
Hacettepe Üniversitesi’nin Türkiye Enstitüsü’nde de çalışmış bir süre.
Ön Türkler (ne demekse? HA) ve eski Türkçe hakkında çalışmaları da varmış Marcel Erdal’ın.
Eski Türkçeden ben; Türk Dil Kurumu’nun dilimizdeki Türkçeleştirme çalışmaları öncesi Türkçeyi anlıyorum.
Arapça harflerin kullanıldığı dönem Türkçesi de bu çalışmanın kapsamındadır belki de.
Marcel Erdal’ı, Türkçeyle ilgili bir konferans sırasında tanıdım.
Konuşmacılardan biri, Kuzey Ren Vestfalya Eyaleti’nin üniversitelerinden birinde öğretim görevlisi olan bir hanımdı. Adı Türkçe, soyadı Almanca olan bir profesördü o hanım. Şimdi anımsamıyorum adını.
Sözü uzatmayalım. Şuraya gelmek istiyorum.
Konuşmasının bir yerinde Bay Erdal; şimdi tam olarak anımsamasam da aşağı yukarı şöyle bir söz söyledi:
„Günümüzde salt Türkçe sözcüklerle konuşulan ve yazılan bir Türkçe kalmamıştır. Bugün konuşulan ve yazılan Türkçede yerleşik sayısız yabancı sözcük vardır. “dedi.
Buraya kadar söylediklerinde doğruluk payı da vardı kuşkusuz.
Konuşmasını, Almanya’da yaşayan bize getirdi ve dilimize giren ve yerleşen kimi sözcüklerle, kimi tümceler kurdu.
„Bir hafta krank aldım. “
„Uzun zamandır arbeitslozum. “
Kom dedim lan sana buraya! “ gibi…
Sonra da „Türkçe konuşanın ve yazanın derdini anlaşılacak kadar güçlü anlatabileceği bir dil değildir. “gibisinden bir laf etti.
Daha fazla dayanamadım ve araya girdim.
„Türkçe öğretmeniyim ben. “ dedim. „Şimdi size Karacaoğlan’ın bir şiirinden bir dörtlük okuyacağım. Bu dörtlükte bir betimleme var. O betimlemeyi Almancaya çevirebilirseniz Türkçe hakkındaki savınıza şapka çıkaracağım. Çeviremezseniz bana ve benim gibi Türkçe sevdalılarına bir özür borcunuz olacak. “
O dörtlük şöyle:
„Birem birem deşiriller odunu
Bilem dedim bilemedim adını
Elbistan yanaklı Türkmen kadını
Bir kız bana emmi dedi neyleyim “
„Şimdi sizden ricam “dedim, bu dörtlükteki ‘Elbistan yanaklı’ tamlamasını Almancaya çevirmenizdir. “
Yapamadı elbette.
Ama; Türkçe konuşan ve yazanlar, bu şiirde geçen o tamlamayı da, o kadının ya da o kızın yanaklarının nemenem yanaklar olduğunu çok da güzel anlarlar.
Bu yazıyı okuyorsanız eğer; siz de çok açık biçimde anladınız.
Ulusu ulus yapan etmenlerden biri de ortak dildir.
O ortak dili korumazsak, koruyamazsak eğer, ulus olma özelliklerinden birini kaybederiz.
Yazarken ve konuşurken dilimizin kurallarına uymak bir zorunluluktur aslında.
Kuralları biz koyamayız.
Sözcükleri kullanırken onlara getireceğimiz ekleri de kendimize göre ekleyemeyiz.
Yani; ‘Almancı’ ve ‘gurbetçi’ de yaptığımız gibi yaparsak bu işi, Marcel Erdal haklı olur dilimizi aşağılarken.
Dilimizi konuşana değil de yazana bir sözüm var. Kitaplığınızda ya da yazı masanızda bir yazım kılavuzunuz olsun.
Kuşkuya düştüğünüzde hemen yardımına başvurabileceğiniz bir yazım kılavuzu.
En güvenilir olanlar, Türk Dil Derneği’nin ya da Ali Püsküllüoğlu’nun yazım kılavuzlarıdır.
Dilimiz bizim ses bayrağımızdır.
Saygıda kusur olmaz.
Hasan Arslan