İlkleme (Fr. Akrostiş)
İnanıyorum ki pek çoğumuz, ilkokul ya da ortaokul sıralarında adına aşk denilen oysa daha aşkın narına yanmanın ne olduğunu bilmeden, gerçek aşktan bihaber olduğumuz dönemlerde kendince (platonik) aşklar yaşamış ve sevdiğimize “Seni seviyorum!” diyememenin sıkıntısını yaşamışızdır. İşte o an imdadımıza yetişen bir dörtlük olmuştur. Adeta can simidi olmuştur çaresizliğimize. Tutkumuzu, çaresizliğimizi, gönlümüzü o dörtlükle karşıya yansıtmaya çalışmışızdır. İlk defa kim tarafından ve ne zaman yazıldığı bilinmeyen bu dörtlük, dize sonlarında ufak tefek değişikliklere (genellikle 3. dize) uğrasa da genellikle şöyledir:
Seviyorum ama kimi
En tatlı birisini
Nasıl anlatsam sana
İlk harflerine baksana
Sanırım dizeleri okuyunca tanıdık bir dost görmüşçesine o günlere dönmüşsünüzdür. Belki de dizelerin ilk harflerinden oluşan o sözcüğü doğrudan söyleyememenin verdiği o anki heyecan, yüzünüzde anıları gizleyen bir tebessüm olarak şekillenmiştir. İnsanın keşkelere yaslanmadan anılarını yaşaması kadar güzel başka ne olabilir ki?
Giriş biraz uzun oldu, ama olması da gerekiyordu. Bu edebî sanatı anlatmaya çalışırken bu örnek dörtlüğü görmezden gelmek sanki bir tür vefasızlık olurdu.
Bu sanat, şairler veya şiir heveslilerince yıllarca severek uygulanmış; adı ise Fransızcadan (acrostiche) olduğu gibi alınarak yakın zamana kadar Türkçe söylemiyle “AKROSTİŞ” olarak anılmıştır. Bu sanatın uygulanmasındaki çaba ve amaç, edebî değer taşıyacak şekilde (genellikle) alt alta sıralanmış dizelerin ilk harfleriyle bir isim, bir duyuru, bir ileti vb. oluşturabilmektir.
Yıllardır onca edebiyatçı ve dilciden biri de kalkıp “Neden buna Türkçe bir ad verilmemiş?” diye sorgulamamış, çabalamamış. Sanırım gerek görmemişler. Alışkanlık sonucu “akrostiş” olarak kullanılmış. Taa ki 4-5 sene öncesine kadar. Sonunda buna Türkçe bir karşılık önerilmiş ve uygulamaya sokulmuş. Kullanımı da gittikçe yaygınlaşmaya başlamış. Bu sözcük, sanatı yansıtan anlamından yola çıkılarak türetilmiş. Kural, dizelerin ilk harfleri ile ilgilidir. Dolayısıyla “İlk harflerle yapılan.” anlamında ”İLKLEME” denilmiştir.
Sonuç olarak, edebiyatımızda “akrostiş” olarak kullanılmış olan sözcüğün artık hükmünü yitirerek yerini bizden, dilimizden yansıyan “İLKLEME” sözcüğüne bıraktığını görmenin kıvancını sizlerle paylaşmak istiyorum. Yıllardır duyan ve kullananların beğeniyle karşıladığı bu sözcükle ilgili olumlu yansımaların yanı sıra internet üzerinden yaptığım araştırmalarda da göle çaldığım bu mayanın tuttuğunu görmenin, dilimize bir sözcük daha kazandırmış olmanın gururunu ve onurunu yaşıyorum. Umarım sizler de beğeniyle kullanırsınız. Yeni bir sözcüğün yerine sağlamlaştırabilmesi için gereken sürenin ne kadar olacağını takdirlerinize bırakıyorum. Bu süreç kullanıcılara ve onların beğenilerine bağlıdır.
Bir sözcüğün isim babası olmak, dilimize bir sözcük kazandırmış olmak gerçekten çok önemli ve gurur verici bir olay. Bunu, yıllardır çalışmalarımı izleyen, söylediklerimi ve yazdıklarımı sığ bakış açılarıyla saptırmayan, yapıcı eleştirileriyle destek veren değerli gönül dostlarıma ithaf ediyor, teşekkürlerimi sunuyorum. Dilimize sunduğum diğer sözcükleri yeri geldikçe sizlerle de paylaşacağım. (Örneğin yukarıda “platonik aşk” için önerdiğim “kendince aşk” gibi.)
İlkleme konusu işlendiğinde anmadan geçmek istediğim iki konuya daha değinmek istiyorum.
Birincisi edebiyatımızdaki en güzel ilkleme örneklerinden biri olan Sezai KARAKOÇ’un MONA ROZA adlı şiiri. Bugünkü yazımı daha fazla uzatmamak için izninizle bu şiiri ve özelliklerini bir başka yazımda paylaşmak istiyorum.
İkinci konu ise çok ilginç. Aşk, sevda vb. konular söz konusu değil. Üstelik edebî bir kaygı da güdülmemiş. Amaç siyasî bir olayın açığa çıkarılması. Belki duymuş, okumuş olabilirsiniz. Buna rağmen hem yöntemin ve içeriğin ilgi çekeceğini düşündüğüm hem de edebî açıdan bir yanlış değerlendirmeyi düzeltmek istediğim için paylaşmak istiyorum.
Biraz sonra sizlere sunacağım belge “İlk İşkence Delili Olan Edebî Metin!” olarak siyaset ve edebiyat tarihimize iz bırakmıştır.
Yıl 1970. Darbe günleri. İlhan SELÇUK gözaltına alınmıştır. “Ziverbey Köşkü” çok duyulan ve sırlarla örülü bir yerdir. İşkence altındaki Selçuk’tan, ülkeye komünizm getirmek için nasıl bir örgüt kurduklarını anlatan sözde bir itirafname yazması istenir. İ. Selçuk yazmazsa öldürüleceğini bilmektedir. Günün koşulları gereği ifadesini yazar, verir.
Yıllar sonra, Nazlı Ilıcak eline geçirdiği bu belgeyi “İlhan Selçuk’un komünizm itirafnamesi.” diyerek “Bomba Haber” yorumuyla halka yansıtır. Oysa başına ne işler geleceğini, nasıl rezil olacağını tahmin bile edemez. İşte o belge:
Şimdi bu metni birlikte inceleyelim. Lütfen her cümlenin sondan ikinci sözcüğünün ilk harflerini sırasıyla arka arkaya ekleyiniz. Karşınıza çıkacak ifade şudur: “işkence altındayim” İ. Selçuk, mahkemede savunmasını yaparken bu yöntemi açıklayarak, ifadesinin işkence altında alındığını belgelemiş oldu. Sonunda beraat etti. Bu formülü de yıllar sonra “Ziverbey Köşkü” kitabında açıkladı (Çağdaş Yayınları, 1987).
İ. Selçuk’un bu yazısı pek çok kişi tarafından ilkleme olarak değerlendirilmiş ve siyasî tarihte bir ilk olarak yerini almıştır. İşin siyasî yönü ile ilgili olarak söyleyecek sözümüz elbette yoktur. Bizim işimiz edebî açıdan değerlendirmek. İşte o açıdan bakıldığında bu belgenin bir şiir olmadığı ortadadır. Edebî ve sanatsal bir kaygı taşımadığı da aşikârdır. Üstelik ilk harflerle ilgili –farklı yöntemlerle uygulanmış şiir örnekleri olsa bile- bir uygulama da söz konusu değildir. Dolayısıyla bunu ilkleme olarak anmak yanılgıdır diyebiliriz. İlkleme değil, çok güzel bir uygulamayla gerçekleştirilmiş şifreli bir yazıdır. Aslına bakarsanız ne olduğu o kadar da önemli değildir. Önemli olan amacın hasıl olup olmadığıdır kanımca.
Siz değerli okuyucularımdan, özellikle öğretmen arkadaşlarımdan ricam şudur: Lütfen bizim, bizden olan İLKLEME sözcüğüne sahip çıkarak gereken özeni ve desteği esirgemeyiniz. “Bir sözcükten ne çıkar!” demeyin. Damlaların nelere kadir olduğunu var mıdır bilmeyen?
İlklemelerle sevgilerin, duyguların yansıtılacağı sevda dolu şiirler; düşüncelere, görüşlere gem vurulmayacak yarınlar ve güzel günler diliyorum.
Saygılarımla
Tahsin MELAN