Dilimiz Kimliğimizdir

Teşekkürler post ...

            1950’lerden itibaren dilimize, İngilizce kelimeler ve kalıp ifadeler girmeye başlamıştır. Bu tek taraflı etkileme, günümüze kadar artarak sürmüştür. Bugün ise, İngilizce kelimeler, dilimiz üzerine  âdeta bir sağanak gibi yağmaktadır. Gelinen nokta epeyce vahimdir. Artık, önlem alma zamanı gelmiş ve geçmektedir. Bu durumu somut olarak ortaya koyabilmek için, uzun uzun örneklere gerek yoktur. Sokak ve caddelerdeki iş yeri adlarına bir göz atmak, televizyon kanallarının adlarına bakmak, kendisini aydın ve sanatçı varsayan yabancı hayranı tiplerin her akşam televizyonlardaki konuşmalarını dinlemek yeterlidir.

            Dilde yabancılaşmanın sebeplerine indiğimizde, karşımıza çok farklı sonuçlar çıkmaktadır. Her şeyden önce etkilendiğimiz yabancı dilleri, yaşadığımız coğrafya, devletler arası ilişkiler, din ve medeniyet bağları, ticaret, tarihî şartlar belirlemektedir. Bunlara başka sebepler de eklemek mümkündür.

            Kanaatimizce ülkemizde son yıllarda yoğun bir biçimde yaşanan dilde yabancılaşma konusunda yukarıda saydığımız doğal sebeplerden ziyade, aydınlarımızın tavrı belirleyici olmuştur. Kimi aydınlar, bilgili ve kültürlü olduklarını gösterebilmek için, düşüncelerini eksik anlatma pahasına dillerine kıymışlardır. Olur olmaz yerde uysa da uymasa da yabancı kelimelerle konuşmak, aydınca caka satmanın en kolay yolu hâline gelmiştir.

            Yabancılara karşı olan bu ilgimiz, güçlü olduğumuz dönemlerde bize pek fazla zararlı olmamıştır. Ne zaman ki zayıf duruma düşmüşüz işte o zaman sıkıntılar baş göstermiştir. Bütün Türk tarihi boyunca, topyekün zayıf düştüğümüz en önemli dönem 19. yüzyılın sonları ile 20. yüzyılın başlarıdır. Söz konusu dönemlerde, bütün düşmanlarımız işbirliği yaparak üzerimize gelmişlerdir. Bu saldırı bir yandan topla tüfekle olurken diğer yandan da kültürel bombardımana tabî tutulmuşuzdur.

            Bu toplu saldırının gerçek adı, bizi özümüzden koparma  operasyonudur. Tanzimattan beri süregelen dönemde kendi değerlerimizi yıpratma yönünde çok büyük gayretler gösterilmiştir. Atatürk’ün gençliğe hitabesinde açıkça belirttiği gibi, iç ve dış düşmanlarımız el ele vererek özümüzü kurutma işine kalkışmışlardır. Bunun sonucu olarak da özellikle, şehirlerde ve aydınlar arasında kendinden uzaklaşma, her alanda yabancılaşma ortaya çıkmıştır. Kendisine yabancılaşan belli kesimlerin dilleri de doğal olarak yabancılaşma ve yozlaşma hastalığına yakalanmıştır.

            Daha dil alanına gelmeden hayat tarzımızdaki bu yabancılaşma, ülkemizde çok değişik yöntem ve yollarla uygulanmaktadır. Bunların başında gelişmiş ülkelerin klâsik sömürgeci metotları gelmektedir. Yabancı dille eğitim bu klâsik yöntemin en güçlü silahıdır. Bunun üzerinde çok fazla durmaya gerek yoktur. Ülkemizin manzarası bu durumun en güzel örneğidir.  

Türkiye Türkçesindeki Batı kökenli kelimelerin sayısı inanılmaz derecede yüksektir. Bu açıdan kelime örneklerinden ziyade, daha tehlikeli olan kelime gruplarının boyutlarını anlamak bakımından son zamanlarda moda olan bazı kullanımları göstermemiz yerinde olacaktır. Türk dilinin genel yapısındaki tamlayan -tamlanan dizilişini alt üst eden ve Batı dillerinin kalıplarına uyan kalıpları ve cümleleri şöyle örneklendirebiliriz: 

            Salon Uğur     Stüdyo Pazar, dokunmatxe “”ik sistem, Cafe Ankara, Ali’s Bar, Ahmet’s leder, Belma Coiffeur,              Otel The Marmara…

Bu tür örneklerle ilgili olarak daha önce Ankara’daki iş yeri isimleri üzerine yaptığımız araştırma sonuçlarına bakılabilir.

Yine, Batı dillerinden Türkiye Türkçesine giren bazı hazır söz kalıplarıyla bazı cümle şekillerini de bu örnekler arasında değerlendirebiliriz:

“ –Kendine iyi bak!”

“ -Korkarım, hayır!”

“ -Üzgünüm.”

“-Kaç gibi gelirsin?”

“ -Çay almaz mıydınız?”  

       “Umarız, programımızı beğenmişsinizdir.” 

“Umarım, bütün bu anlatxe “”ılanlar doğru değildir.”… 

Öte yandan Türk dilinin genel yapısı içinde, etken çatılı yüklemlerden oluşan cümleler, Batı dillerinin etkisiyle çok defa edilgen yapıda kurulmakta ve “tarafından” kelimesiyle ifade edilmektedir:

“Düzenlenen törenle hayırsever bir vatandaş tarafından yaptırılan okulun temeli Millî Eğitim Bakanı tarafından atıldı.”

Önümüzdeki günlerde ÖYS sınav sonuçları ÖSYM Başkanlığı tarafından açıklanacak.

Ayrıca, yine Batı dillerinin etkisiyle, özellikle son yıllarda “almak, yapmak” gibi fiillerin çok defa gereksiz olarak yardımcı fiil şeklinde kullanıldıklarına da şahit olmaktayız:

     “banyo almak”           (yıkanmak)

     “taksi almak”              (taksi çağırmak)

     “bekleme yapmak” (beklemek)

     “film yapmak”           (film çevirmek) gibi.

Türkçenin bugünkü durumu 

         Türkçenin bugünkü durumunu bütün açıklığıyla ortaya koyabilmek için, biraz gerilere dönmekte fayda görmekteyiz. Türkiye Türkçesinin oluşumu Tanzimat dönemine kadar uzanmaktadır. Tanzimat döneminde dildeki mevcut Arapça ve Farsça unsurlara ek olarak bir de Batı dillerinin, özellikle Fransızcanın, etkileri sezilmeye başlanır. Tanzimat döneminde kısmî olarak yaşanan sade Türkçe akımından sonra, Servet-i fünûn ve Fecr-i âti dönemlerinde dil, çok daha yoğun bir şekilde yabancı dillerin etkisinde kalır.

Türkçenin geçirdiği bu ağır ve bunalımlı dönemlerden sonra, nihayet 1911’den itibaren Ömer Seyfeddin ve Ziya Gökalp’in ilkeleriyle Türkiye Türkçesinin temelleri atılmış olur. Millî Edebiyat ve onu takip eden Cumhuriyet döneminde, Türkiye Türkçesinin oldukça güzel bir şekilde kullanıldığını görüyoruz.

            Bugün için, kamu oyu nazarında dilimiz ne durumdadır? Diğer bir söyleyişle dilimiz açısından yaşanan gerçekler nelerdir?  Her şeyden önce belirtmemiz ve kabul etmemiz gerekir ki dil konusu ülkenin gündeminde, halkımızın ve pek çok aydınımızın düşünce dünyasında yoktur. Yazımızın başında da belirttiğimiz gibi, ülkenin gündemi çoğunlukla yapaydır ve halktan, ülke gerçeklerinden kopuktur. Kısacası, dilimiz pek çok insanımız için yalnızca gündelik anlaşma aracıdır.

            Kimi aydınlarımıza göre, zaten Türkçeyle bilim yapılamaz. Bu aydınlarımızın bir kısmı çözümü, modern Batı dillerinin öğrenilmesinde görmektedir. Bunlar, açıkça söylemeseler de Türkçenin ancak bakkaldan alış veriş yaparken kullanılabileceği gibi bir kanaat içindedirler. Türkçeyle bilim yapılamayacağını savunan ve sayıları pek fazla olmayan diğer bir kitle ise, dilimizin kurtuluşunu Osmanlı Türkçesindeki zenginliği yeniden yakalamakla eşdeğer görmektedirler.

            Türk kamu oyunu bilgilendiren ve yönlendiren en önemli unsurlardan olan basın yayın araçlarının pek çoğunda ise, Türkçeyi kullanma noktasında bir duyarlık söz konusu değildir. Sokak Türkçesi, argo ifadeler, bozuk bölge ağızları ile sosyetik söyleyiş bozuklukları televizyon ve radyoları işgal etmiştir. Bu noktada özellikle TRT kanalarını ve kimi özel yayın organlarını tenzih etmemiz gerekmektedir. Yine bu noktada duyarlı köşe yazarlarımızın hakkını teslim etmekle birlikte, gazete ve dergilerimizin herhangi bir dil denetiminden geçmediğini de burada belirtmemiz gerekir.

            Gençlerin önemli bir kısmı, eğitim sisteminden kaynaklanan tembellik ve vurdumduymazlıkla, dil gibi konuların çok uzağındadır. Cep telefonları ve internet ağları icat edileli beri, gençler sevgililerine zaten mektup yazmıyorlardı da, bari diyorum, sevdiklerine gönderdikleri mesajlar kendilerinin olsaydı. Ortalıkta sahibi belli olmayan çok sayıda mesaj oradan oraya yollanıp durmakta. Esasen bu konuda gençleri suçlamak doğru değildir. Onları bu hâle yaşça büyükler getirmiştir. Gençlere sorumsuzluğu ve neme lazımcılığı “özgürlük” adıyla bizler takdim ve telkin etmedik mi?

            Bu arada, bir avuç denebilecek dilci ve dilbilimciler, dilimizle ilgili araştırmalarını sürdürmektedir. Bunların sayısının gerçekten çok yetersiz kaldığını da hemen belirtmeliyiz. Türk Dili Kurumu başta olmak üzere, bazı kurum ve kuruluşlar, dilimizle ilgili faaliyetlerini devam ettirmektedirler. Türk Dil Kurumu, son on yılda dilimiz konusunda çok önemli adımlar atmıştır.

 

 

 

Please follow and like us:
Pin Share

Author

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


Warning: Undefined array key "sfsi_plus_copylinkIcon_order" in /var/www/vhosts/bizimdilimiz.com/httpdocs/wp-content/plugins/ultimate-social-media-plus/libs/sfsi_widget.php on line 283

Warning: Undefined array key "sfsi_plus_riaIcon_order" in /var/www/vhosts/bizimdilimiz.com/httpdocs/wp-content/plugins/ultimate-social-media-plus/libs/sfsi_widget.php on line 286

Warning: Undefined array key "sfsi_plus_inhaIcon_order" in /var/www/vhosts/bizimdilimiz.com/httpdocs/wp-content/plugins/ultimate-social-media-plus/libs/sfsi_widget.php on line 287

Warning: Undefined array key "sfsi_plus_inha_display" in /var/www/vhosts/bizimdilimiz.com/httpdocs/wp-content/plugins/ultimate-social-media-plus/libs/sfsi_widget.php on line 355
RSS
Follow by Email